
Gastronomi Hikâyeleri serisi, “Platonik Dondurmacı” ile kaldığı yerden devam ediyor.
Her zaman olduğu gibi bugün de sizlere gastronomi ile iç içe geçmiş sıra dışı bir aşk hikâyesi sunmaya çalışacağım.
Öyle ki “Platonik Dondurmacı” adlı hikâyem ile yaz sıcağında saklanan soğuk bir yalnızlığı keşfedeceksin.
Sedirli adlı küçük bir sahil kasabasında geçen hüzünlü yaz öykümüze hazırsanız başlıyoruz! 🙂
Bölüm 1: Bir Yılın Umudu

Haziran ayının sıcaklığı yanında bolca turist ile birlikte kapıya dayanmıştı.
Belki de sizler için pek anlam ifade etmeyen bu zamanlar, küçük sahil kasabamız Sedirli için hayati derecede önemlidir.
Sonuçta yerel halkın ekmek teknesinden bahsediyoruz.
Neyse Sedirli insanı kış uykusundan silkinmiş, dükkânların tozlarını almış ve kasabayı yeniden canlandırmıştı.
Yine de tüm bu hareketliliğin içinde yaşlı bir adamın heyecanı herkesten ayrılıyordu.
Bu adam, 60’lı yaşına rağmen küçük dondurmacısı ile yeni sezonu başlatmayı bekleyen Cemil’den başkası değildi.
Aslına bakarsanız herkesin saygı duyduğu fakat kişiliğini çözemediği bu gizemli adam yaşına göre iyi iş çıkarıyordu.
Öyle ki Cemil, hem denize bakan dondurmacısıyla hem de özel tarifleriyle gelecek yeni turistlere çoktan hazırdı.
Hazırlığını tamamlamıştı tamamlamasına ancak Cemil’in içini kemiren o gizli gaye neydi?
Kesinlikle bu adamı kamçılayan bir şeyler olmalıydı.
Peki emekli olmamasının sebebi mesleğine olan adanmışlığı mıydı veya ekonomik sebepler?
Hayır dostlar, onun bu inadı ne para hırsından ne de meslek aşkından kaynaklanıyordu.
Tek nedeni içinde sessizce büyüttüğü platonik sevdasıydı.
Öyle bir aşk ki aylar öncesinde uykularını kaçıyor ve kendisini yeni dondurma tarifleri için çalışırken buluyordu.
Nice insan karşılıksız aşkın içinde yavaş yavaş eriyip giderken Cemil duygularını ustalıkla işine yönlendirebilmişti.
Bu sayede çevresindeki dondurmacıların çok üzerinde bir itibara sahip olmuştu.
Fakat Cemil’in amacı asla şan ve şöhret sahibi olmak değildi.
Katlanarak artan müşteri kitlesi, sponsorlar, sektörün önde gelenlerinden övgüler…
Cemil tek dileği, her yıl Sedirli kasabasına uğrayan Aylin Hanım’ın karşısına en iyi dondurmalarıyla çıkmaktı.
Evet, utangaç karakteri nedeniyle yıllardır duygularını kimseyle paylaşamamıştı fakat Cemil artık bunu önemsemiyordu bile.
Onun tek derdi Aylin Hanım’ın dükkânını ziyaret etmesi ve dondurmasını yerken ki mutlu yüz ifadeleriydi.
Sonuçta daha fazlasını nasıl talep edebilirdi?
Aylin Hanım, ülkenin önde gelen profesörlerinden biriyken kendisi basit bir dondurmacıydı.
Her yıl benzersiz tariflerle kasabanın gündemine oturmuş olması neye yarardı ki?
İşte bu düşüncelere sahip olan Cemil, Aylin Hanım’a ne de Sedirli insanına hissettiklerini anlatmadan bir ömür geçirmişti.
Hayalî aşk hikâyesi ve tarif geliştirme çabaları ona kalan ömründe yetecekti.
Peki gelecek, gerçekten de Cemil’in basit beklentilerindeki gibi mi olacaktı?
Bölüm 2: Beklenmedik Bir Misafir

Haziran ayı geride kalmış artık Temmuz ayına girilmişti.
Sedirli kasabası güzel sahili, sıcak esnafı ve birçok turistiyle beraber yaz ayının tadını çıkarıyordu.
Dondurmacımız Cemil ise çikolata çeşitleri hakkındaki engin bilgilerini konuşturmuş ve yeni çikolatalı dondurmalarıyla sezona damga vurmuştu.
Her ne kadar tariflerinin sevildiğini görse de Cemil’in aklı halen kasabaya uğramamış olan Aylin Hanım’daydı.
Neyse ki Temmuz ayının ortalarına doğru Cemil’in uzun bekleyişi son buldu.
Kırmızı renkli uzun elbisesi, alnına düşen kâkülleri ve ince bedeni…
Aylin Hanım, Cemil’i kendisine hayran bırakarak küçük dondurmacımıza giriş yapmıştı.
Cemil, bir an için Aylin’in yüzündeki solgunluğu fark ettiyse de heyecanı gözlerini perdelemişti; tezgâhta hummalı bir hazırlığa koyuldu.
Sonrasındaysa utancından kaldıramadığı kafası ve hafiften titreyen sesiyle konuşmaya başladı:
“Hoş geldiniz, hanımefendi. Ne alırdınız acaba?” dedi Cemil.
“İkişer top çikolatalı ve mısırlı dondurmanızdan istiyoruz.
Aslına bakarsanız, mısır türleri hakkında bilgi sahibi olsam da hiçbir zaman tatlı mısırdan dondurma yapılabileceğini düşünmemiştim.
Etkileyici doğrusu!
Değil mi, Deniz Şef?” diye karşılık veren Aylin Hanım, Cemil’in fark edemediği 30’lu yaşlarında bir adama döndü.
Yaşlı Cemil aniden kafasını kaldırdı ve yabancı bir adam ile göz göze geldi.
Deniz Şef, şık sportif kıyafetleriyle dikkatleri hemen üzerine çeken bir adamdı.
Cemil yabancısı olduğu bir duygu ile şimdi karşı karşıyaydı.
Hayır… 50’lerinde olan Aylin Hanım hep yalnızdı, en azından öyle sanmıştı Cemil.
Nasıl olur da hayallerindeki yalnız ve kendisine muhtaç olan Aylin Hanım, elin rast gele bir adamıyla yan yana olabilirdi, diye düşündü Cemil.
“Katılıyorum Aylin.
Gerçekten etkileyici tarifleriniz var, Cemil Bey.
Umarım kasabadan ayrılmadan bana birkaç püf noktası gösterirsiniz.” dedi gülerek Deniz.

Bir anda Cemil’in kafasından sıcak sular dökülmüştü.
Yıllardır uzaktan sevdiği kadın, şimdi kendisinden yirmi yaş genç bir adamla çıkıp geliyor; adam ise adeta alay edercesine konuşuyordu.
Hem elin yabancısı, basit dondurma tarifleriyle ne yapacaktı?
Kıskançlık duygusu yüzünden artık mantıklı düşünemeyen Cemil:
“Abartılacak bir durum yok. Normal mısırlı dondurma…
İşte siparişiniz hazır!” dedi oldukça kaba bir şekilde.
Cemil’in beklenmedik öfkesi Aylin ve Deniz’i adeta afallatmıştı.
Öyle ki Aylin Hanım, yıllardır ziyaret ettiği bu esnafa telaşla bir şey sormak istedi.
Fakat yakalandığı bir öksürük nöbeti buna engel oldu ve Deniz’le beraber dondurmaları alıp dükkânı terk etti.
Birkaç saat sonra ise Cemil’in aklı başına yeni gelmişti.
Bir yıl boyunca göremediği ilk ve son aşkı Aylin gelmiş ancak kendisi kaba tavırlarla onu kaçırmıştı.
Düşünceleri arasında kaybolan Cemil, tahta bankta denize doğru bakıyor ve iç çekiyordu.
Hayır, yaşına başına bakmadan yabancı bir adamla birlikte nasıl karşısına çıkabilirdi?
Bunca yıl Aylin Hanım’ı yalnızca birkaç günlüğüne gören bu adam, gerçeklikten tamamen kopmuştu.
Kendisine yeter zannettiği Aylin Hanım’ın mutlu yüz ifadeleri şimdi Deniz denilen herifle takıldığından Cemil için nefret unsuru haline gelmişti.
Boşa geçen bir ömür…
Yaşama amacını saf ve bozulmayacak duygulara bağladığını düşünen platonik dondurmacı için tek bir an yetmişti.
Peki yıllardır kendisini kandırmakta olan Cemil, gerçekten yaşananları doğru mu yorumlamıştı?
Bölüm 3: Buz Gibi Gerçekler

Yaşananların üzerinden iki hafta geçmişti.
Sedirli’nin ünlü dondurmacısı, yaz sezonunun ortasında dükkânını kapamış ve kasabada pek görülmez olmuştu.
Tabii herkesi şok eden bu karar, halkın her şeyi unutma yeteneğinden nasibini almış ve Cemil de unutulmuştu.
Gelin, hiç değilse Cemil’i bu duruma sokan olaylar silsilesinden sizler haberdar olun.
Aylin Hanım ve Deniz Şef’in kasabadan ayrılışının üzerinden birkaç gün geçmişti.
Ruhsuz bir gölgeye dönüşen platonik dondurmacı, neredeyse mekanik hareketlerle dükkânını işletmeye devam ediyordu.
Daha fazla kendini kandıramayan Cemil, hayal dünyasından kopuk gerçeklikten ise daha fazla uzak olacak şekilde yaşıyordu.
Bir yandan psikiyatrist önerisiyle başladığı antidepresan ilaçları öte taraftan işi…
Sonuçta yalnız ve acınası ömrünü daha ne kadar sürdürecekti ki?
Bir iki yıl en fazla, diye düşünmekte olan yaşlı adam tek tanıdığı olan Zeliha’nın eczanesine uğradı.
“Vay, Cemil! Daha iyi gördüm seni, ilaçlar iyi geliyor gibi.” dedi sıcak karşılamasıyla Zeliha.
“Doğrudur. Sonuçta koskoca tıp doktorları…
Bilirler her çözümü.” dedi Cemil.
Zeliha’ya her ne kadar saygı duysa da Cemil herkese duygularını kapamış bir adamdı.
Bu adam için yalnızca doktorlar, antidepresanlar, ve dondurmaları kalmıştı.
Hoş ya Aylin Hanım için bulduğu envai çeşit dondurma…
Yaşlı adamı pek de neşelendiremediğini anlayan Zeliha:
“Dünyada ne dertler var be Cemil!
Hayatın ne zaman ne getireceğini asla bilemezsin bu yüzden anı yaşa!
Bakmışsın bir gün, şu profesör gibi 3 aylık ömrünle geriye harcayacak çok zamanın kalmaz.”
Bir anda beyninden vurulmuşa dönen Cemil, hiddetle soru yağmuruna başlar:
“Nasıl olur? Yoksa Aylin Hanım’dan mı bahsediyorsun?
Yalan söyleme be kadın! Daha birkaç gün öncesinde hasta gibi durmuyordu Aylin!”
“Sakinleş Cemil!
Evet, Aylin Hanım’dan bahsediyorum.
İstanbul’daki doktorlar üç ay demiş… Akciğer kanserine yakalanmış kadıncağız.
Galiba bu nedenle öğrencisiyle birlikte son bir kez Sedirli’ye uğramıştı geçende.
Daha öncesinde Aylin Hanım’ı tanıdığını bilmiyordum.
Neyse demem o ki anı ya…”
Zeliha’nın sözleri zihnine kurşun gibi saplanırken Cemil sessizce eczaneden ayrılmıştı.
Öğrencisiyle birlikte son zamanlarında kendisini ziyarete gelen biricik aşkı…
Ve tüm o düşüncesiz, sert sözleri…
Artık Cemil’in her dondurması, içinde telafisi olmayan ve kanayan bir vedaya dönüşecektir.
Son Sözler

“Platonik Dondurmacı” mutfağın sadece bir üretim alanı değil; aşkın ve geçmişle yüzleşmenin de sahnesi olabileceğini gösteriyor.
Umuyorum ki bu aşk hikâyesi ile birlikte “bir dondurma tarifinin bile saklı birçok duyguyu içinde barındırabileceğini” anlamışsındır.
Yiyeceklerin taşıdığı anlamları detaylıca keşfetmek istersen yemek kültürü hakkındaki yazıma da göz atabilirsin.
Öyleyse yeni öykülerde görüşmek üzere, sağlıcakla kal! 🙂
Cafer Can Yeşilyurt
Yazımdan keyif aldıysan Gastronomi Hikâyeleri serisinden “Gastronomi Hikâyeleri #2 – İblis Aşçı ile Anlaşma“ya da mutlaka uğra!
Faydalı Kaynaklar