GastroCafer, Karaköy'de gece vakti geziyor.

Karaköy semti, her köşesinde karşımıza çıkan renkli restoranlarıyla bir gastronomi meraklısı için adeta yaşayan bir laboratuvardır. 

Osmanlı’dan kalan tarihî dokusuyla tıpkı İstanbul’un diğer semtlerinde olduğu gibi burada da özgün bir hikâye anlatır.

Bu yüzdendir ki GastroCafer, restoran gezileri serisinin ilk durağı olarak Karaköy’ü seçti.

Yeni serimle birlikte İstanbul’u sokak sokak gezerek farklı lezzetleri kendi bakış açımdan anlatmayı planlıyorum.

Çorbasından tatlısına, üç farklı Beyoğlu mekânında geçirdiğim “Karaköy’de Bir Gün” yazım şimdi sizlerle!

Öncelikle yolculuğumdan kısaca bahsedeyim.

Bir saat süren, trafiği bol bir otobüs yolculuğunun ardından Kadıköy İskelesi’ne vardım.

Daha sonrasında Marmara denizi üzerinde günbatımını izlerken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim.

Ancak asla unutamayacağım bir cümle aklımdan çıkmamıştı:

Ve işte ilk durağım Karaköy Çorba Evi’ndeydim.

Karaköy Çorba Evi: Günün İlk Ziyareti

Karaköy Çorba Evi’nin akşam dışarıdan fotoğrafı

Karaköy Çorba Evi, tam anlamıyla Karaköy çorbacı kültürünün kalbinde yer alıyor. 

Dışarıdan bakıldığında sade ama canlı bir atmosferi var; içeri adım attığınızdaysa sizleri hoş bir koku karşılıyor. 

Akşam saatlerinde doluluk oranı yüksek olsa da self servis düzeni kesintisiz işliyor.

Karaköy Çorba Evi’nin menüsünde klasiklerden yöresel mutfağa 21 farklı seçenek mevcut. 

Ben ise tercihimizi Ezogelin çorbasından yana kullandım.

İlk yudumda sıcaklığın, acının ve yoğun baharatların birbirine dengeli geçtiğini fark ettim. 

Kıvamı pürüzsüz, tortusuzdu ve doyurucu bir porsiyon sunuluyordu. 

Çorbanın yanında limon, zeytin, acı biber ve salatalık turşusu olan küçük bir tabak vardı.

Belki de tek eksik nokta sunulan ekmeklerin poşet içerisinde olmasıydı.

Masalarda yer alan tahta servis tabakları ve rustik baharatlıklar ise mekânın samimi karakterini yansıtıyordu.

Üst kattaki tahta masalar, dar bir ortamda yer alsanız da sizlere nostaljik bir ambiyans oluşturuyordu. 

Tabii dilerseniz Karaköy Çorba Evi’nde dışarıda oturup işlek sokağı izleyerek çorbanızın tadını da çıkarabilirsiniz.

Yalnız Küçük Bir Not: Akşam saatlerinde çok talep gören bazı çorbalar (örneğin yuvalama) tükenebiliyor. 

Bu nedenle erken gitmek avantajınıza olabilir.

Mükellef Lokanta: Geleneksel Lezzetin Modern Yorumu

Mükellef Lokanta'da lahmacun servisi

Mükellef Lokanta, Beyoğlu lezzet gezimdeki ikinci durağımdı. 

Not: Mükellef Lokanta ve Mükellef Karaköy farklı restoranlardır.

Türk mutfağı üzerine olan bu mekân, hem yerli hem de yabancı misafirlerin yoğun ilgi gösterdiği bir yer.

Kapıdan içeri girer girmez güler yüzlü bir karşılama ile karşılaştım ve bu ilk izlenim adına çok önemliydi.

Mükellef Lokanta, fazla büyük bir alana sahip olmamasına rağmen masa aralıkları düzenli ve yaşadığım yemek deneyimi rahattı.

Işıklandırmalar yumuşak ve ortam sıcak bir ev hissiyatı veriyordu.

Açık mutfak konsepti sayesindeyse ustaları çalışırken izleyebiliyorsunuz.

Ve bu detay yediğiniz yemeği bir deneyim haline getirmektedir.

Ben Mükellef Lokanta’sında lahmacun ve reyhan şerbeti siparişi verdim.

Lahmacunlar, beklentimi aşan dengeli bir lezzete sahipti. 

Hamuru ince, kenarları hafif çıtır; iç harcı ne çok sulu ne de kuru. 

Kıymalı karışım homojen dağılmış ve görsel olarak da iştah açıcıydı. 

Lahmacunların yanındaysa soğan, domates, maydanoz ve limon dilimleriyle klasik bir servis yapıldı.

Öte yandan meyan kökü şerbeti kalmadığı için yerine gelen reyhan şerbeti, akşamın sürpriz olayıydı.

Kokusunu daha bardağa aktarmadan hissettiriyor, şeker oranı tam kararında. 

Serin, aromatik ve ferahlatıcı bir şerbet deneyimlemek isterseniz kesinlikle içmenizi öneriyorum.

Özetlemek gerekirse Mükellef’te hem geleneksel lezzeti hem de özenli sunumu bir arada bulmak mümkündü.

 La Lune Patisserie – Karaköy: Tatlı Bir Son, Karmaşık Bir İz

 La Lune Patisserie - Karaköy'de bir tatlı molası

Günün son durağı olarak Karaköy’ün en şık patisserie’lerinden biri olan  La Lune Patisserie’i seçtim. 

Mekânın ambiyansı, yumuşak müzikleri ve sade – dikkat çekici dekorasyonuyla zarifti.

Ancak kruvasan fiyatlarındaki son haftalardaki değişim nedeniyle bugün yalnızca Pistachio pasta ve çay ikilisiyle günü tamamlamayı tercih ettim.

Görsel olarak oldukça şık bir pastaydı; ancak tadım kısmında beklentim ile deneyimim arasında küçük farklar oluştu.

Üstteki yeşil katmanda kullanılan aromanın hafif bir acılık bıraktığını fark ettim; bu tat, diğer katmanları bastıracak kadar baskın geldi.

Antep fıstığı dolgusu lezzetliydi ama miktar olarak biraz daha fazla olsaydı pastanın dengesi güçlenebilirdi.

Yine de mekânın atmosferi ve sunumu oldukça özenliydi. 

Sessiz bir ara sokakta, günün sonunda kısa bir mola vermek için ideal bir durak olduğunu söyleyebilirim.

Çayımı yudumlarken Karaköy gezimin tatlı bir sona vardığını hissettim.

Son Sözler: GastroCafer’in Gezi Rotası

GastroCafer profesyonel bir mutfakta yemek tabağı hazırlarken çekilmiş siyah beyaz fotoğrafı.

Karaköy’de geçirdiğim bu  değerli saatler, benim için sadece bir yemek turu değil; aynı zamanda GastroCafer’in şehirdeki ilk keşif adımı oldu.

Her durakta farklı bir hikâye, farklı bir tat ve farklı bir ruh hali buldum.

Bir çorbanın sıcaklığıyla başlayan yolculuk, bir lokantanın samimiyetiyle devam edip bir patisserie’nin zarafetiyle son buldu.

Bu deneyim bana şunu hatırlattı: 

Karaköy’ün canlı kalabalığı içerisinde bile her lokmanın bir hikâyesi var, yeter ki dinlemeyi bilelim.

Bir sonraki durakta görüşmek üzere sağlıcakla! 🙂

Global GastroEkonomi Zirvesi 2025’teydim” ve “Oda Servisinde Kesikler” ile gastronomi yolculuğuna hız kesmeden devam et!

Cafer Can Yeşilyurt

Faydalı Siteler